Print Friendly, PDF & Email

Ayasofya Camii

Ayasofya (Yunanca: Aγία Σοφία Agía Sofía, tam adı: Ναός τῆς Ἁγίας τοῦ Θεοῦ Σοφίας Azize Sofya Kilisesi, Latince: Sancta Sophia ya da Sancta Sapientia), Bizans İmparatoru I. Justinianus tarafından, 532-537 yılları arasında İstanbul’un tarihî yarımadasındaki eski şehir merkezine inşa ettirilmiş bazilika plânlı bir patrik katedrali olup 1453 yılında İstanbul’un Osmanlılar tarafından alınmasından sonra Fatih Sultan Mehmet tarafından camiye dönüştürülmüştür. 1935 yılından beri ise müze olarak hizmet vermektedir. Ayasofya, mimarî bakımdan bazilika plânı ile merkezî plânı birleştiren kubbeli bazilika tipinde bir yapı olup kubbe geçişi ve taşıyıcı sistem özellikleriyle mimarlık tarihinde önemli bir dönüm noktası olarak ele alınır.

Ayasofya adındaki “aya” sözcüğü “kutsal, azize”, “sofya” sözcüğü ise herhangi bir kimsenin adı olmayıp Eski Yunancada “bilgelik” anlamındaki sophos sözcüğünden gelir. Dolayısıyla “aya sofya” adı “kutsal bilgelik” ya da “ilahî bilgelik” anlamına gelmekte olup Ortodoksluk mezhebinde Tanrı’nın üç niteliğinden biri sayılır. 6. yüzyılın ünlü bilim adamları, fizikçi Miletli İsidoros ve Trallesli matematikçi Anthemius’un yönettiği Ayasofya’nın inşaatında yaklaşık 10.000 işçinin çalıştığı ve I. Justinianus’un bu iş için büyük bir servet harcadığı belirtilir. Bu çok eski binanın bir özelliği, yapımında kullanılan bâzı sütun, kapı ve taşların binadan daha eski yapı ve tapınaklardan getirilmiş olmasıdır.

Bizans döneminde Ayasofya, büyük bir “kutsal emanetler” zenginliğine sahipti. Bu emanetlerden biri de 15 metre yüksekliğindeki gümüş ikonostasisti. Konstantinopolis Patriği’nin patrik kilisesi ve Ortodoks Kilisesi’nin bin yıl boyunca merkezi olan Ayasofya, 1054 yılında Patrik I. Mihail Kirularios’un Papa IX. Leo tarafından aforoz edilmesine şahitlik etmiş olup bu olay, genel olarak Schisma’nın, yani Doğu ve Batı kiliselerinin ayrılmasının başlangıcı sayılır.

1453’te kilise camiye dönüştürüldükten sonra Osmanlı sultanı Fatih Sultan Mehmet’in gösterdiği hoşgörüyle mozaiklerinden insan figürleri içerenler tahrip edilmemiş (içermeyenler ise olduğu gibi bırakılmıştır), yalnızca ince bir sıvayla kaplanmış ve yüzyıllarca sıva altında kalan mozaikler, bu sayede doğal ve yapay tahribattan kurtulabilmiştir. Cami, müzeye dönüştürülürken sıvaların bir kısmı çıkarılmış ve mozaikler yine gün ışığına çıkarılmıştır. Günümüzde görülen Ayasofya binası, aslında aynı yere üçüncü kez inşa edilen kilise olduğundan Üçüncü Ayasofya olarak da bilinir. İlk iki kilise isyanlar sırasında yıkılmıştır. Döneminin en geniş kubbesi olan Ayasofya’nın merkezî kubbesi, Bizans döneminde birçok kez çökmüş, Mimar Sinan’ın binaya istinat duvarlarını eklemesinden itibaren hiç çökmemiştir.

Adres ve Konum

Sultan Ahmet Mahallesi, Ayasofya Meydanı, 34122 Fatih/İstanbul

Beyazıt Camii

Bayezid Camii (Beyazıt Camii ve Beyazıd Camii olarak da bilinir) İstanbul’un Bayezid semtinde Sultan II. Bayezid tarafından 1501-1506 yılları arasında beş yılda tamamlanmış ünlü bir camidir.

Osmanlı klasik dönem mimarisinin erken dönem eserleri arasında bir yapıdır. Semte dağınık bir şekilde inşa edilmiş olan külliyenin ana elemanı durumundaki parçasıdır. Mimarının kim olduğu kesin olarak bilinmez; Mimar Hayrettin, Mimar Kemaleddin veya Yakupşah bin Sultanşah tarafından yapıldığına dair görüşler vardır. İstanbul’da orijinalliğini koruyan en eski selatin camii olarak kabul edilir. II. Bayezid’in mezarı, caminin haziresinde bulunur.

Bizans devrinde Theodosius Forumu olarak adlandırılan ve şehrin en büyük meydanı olan meydanında Sultan Bayezid Veli tarafından yaptırıldı. İstanbul’un fethinden sonra şehre kurulan ikinci büyük selatin camii idi. Şehirdeki ilk selatin camii olan Fatih Camii orijinalliğini kaybettiğinden İstanbul’da orijinalliğini koruyan en eski selatin camii olarak kabul edilir. Cümle kapısında Şeyh Hamdullah’ın yazdığı kitabeye göre 1501-1506 yılları arasında beş yılda tamamlanmıştır. Evliya Çelebi’nin aktardığında göre caminin açılış günü ilk namazı padişahın kendisi kıldırmıştı.

İstanbul’da 1509’da meydana gelen ve “Küçük Kıyamet” diye anılan depremden zarar gördü. Depremden sonra kısmen onarılan camiinin onarımını daha sonraki yıllarda tamamlayıp güçlendiren Mimar Sinan oldu. Onun, 1573’de caminin içinde bir kemer inşa ederek yapıyı güçlendirdiği bilinir.

1683 yılındaki bir yangında minare külahları tutuşarak zarar gördü; 1743’te ise minarelerden birisine yıldırım isabet etmesi sonucu külahı yandı.

Dört ayak üstüne oturulmuş 16,78m. çapında bir ana kubbesi kuzey ve güneyde iki yarım kubbe ile desteklenir. Ana kubbesinde yirmi, yarım kubbelerde yedişer pencere bulunur.

Caminin 24 kubbeli revaklarla çevrilmiş kare biçiminde bir son cemaat avlusu bulunmaktadır. Avlu zemini mermer döşelidir ve ortasında şadırvan bulunur. Aslında üstü açık olan şadırvan, IV. Murat zamanında etrafına dikilen sekiz sütun üzerine oturtulmuş bir kubbe ile örtülmüştür. Avlu döşemesi ve şadırvanın sütunları Bizans`tan kalma malzemenin yeniden işlenmesiyle elde edilmiştir. Avlu mermerleri arasında geniş kırmızı porfir taşı levhalar vardır.

Doğusu ve batısında beşer kubbe ile örtülü iki tabhanesi (kanat) olan camii, tabhaneli (kanatlı) yapıların son örneği kabul edilir. Baştan tabhane olarak tasarlanmış bu bölümler ile cami arasındaki duvar sonradan kaldırılmış; böylece tabhaneler namaz alanına dahil edilmiştir.

Birer şerefeli iki taş minaresi olan caminin minareleri camiye değil; caminin iki yanındaki tabhanelere bitişiktir; bu nedenle arada 79m. mesafe vardır. Renkli taşlar ve kufi yazılarla bezeli minarelerden sağ tarafta olanı özgün süslemelerini büyük ölçüde korur ancak diğeri birkaç kez onarım geçirmiş ve bezemelerini yitirerek daha sade kalmıştır. Bu nedenle sağdaki minare, “Selçukludan Osmanlı- ‘ya geçişin İstanbul’daki tek numunesi” olarak kabul edilir.

Harimin sağ köşesinde hünkar mahfili yer alır. 10 sütun üzerinde duran mahfile, dışarıdan bir merdiven ve kapı ile girilir. Caminin mihrap tarafında, sağda ve pencere hizasında oğlu Yavuz Sultan Selim tarafından yaptırılmış Sultan Bayezid türbesi bulunur. Yine Yavuz Sultan Selim’in yaptırdığı solundaki türbede Kızı Selçuk Hatun da yatar; Koca Mustafa Reşit Paşa’nın mezarı da burada bulunmaktadır.

Adres ve Konum

Beyazıt Mh., Ordu Cad., 34126 Fatih/İstanbul

Eminönü Yeni Cami (Valide Sultan Camii)

Bayezid Camii (Beyazıt Camii ve Beyazıd Camii olarak da bilinir) İstanbul’un Bayezid semtinde Sultan II. Bayezid tarafından 1501-1506 yılları arasında beş yılda tamamlanmış ünlü bir camidir.

Osmanlı klasik dönem mimarisinin erken dönem eserleri arasında bir yapıdır. Semte dağınık bir şekilde inşa edilmiş olan külliyenin ana elemanı durumundaki parçasıdır. Mimarının kim olduğu kesin olarak bilinmez; Mimar Hayrettin, Mimar Kemaleddin veya Yakupşah bin Sultanşah tarafından yapıldığına dair görüşler vardır. İstanbul’da orijinalliğini koruyan en eski selatin camii olarak kabul edilir. II. Bayezid’in mezarı, caminin haziresinde bulunur.

Bizans devrinde Theodosius Forumu olarak adlandırılan ve şehrin en büyük meydanı olan meydanında Sultan Bayezid Veli tarafından yaptırıldı. İstanbul’un fethinden sonra şehre kurulan ikinci büyük selatin camii idi. Şehirdeki ilk selatin camii olan Fatih Camii orijinalliğini kaybettiğinden İstanbul’da orijinalliğini koruyan en eski selatin camii olarak kabul edilir. Cümle kapısında Şeyh Hamdullah’ın yazdığı kitabeye göre 1501-1506 yılları arasında beş yılda tamamlanmıştır. Evliya Çelebi’nin aktardığında göre caminin açılış günü ilk namazı padişahın kendisi kıldırmıştı.

İstanbul’da 1509’da meydana gelen ve “Küçük Kıyamet” diye anılan depremden zarar gördü. Depremden sonra kısmen onarılan camiinin onarımını daha sonraki yıllarda tamamlayıp güçlendiren Mimar Sinan oldu. Onun, 1573’de caminin içinde bir kemer inşa ederek yapıyı güçlendirdiği bilinir.

1683 yılındaki bir yangında minare külahları tutuşarak zarar gördü; 1743’te ise minarelerden birisine yıldırım isabet etmesi sonucu külahı yandı.

Dört ayak üstüne oturulmuş 16,78m. çapında bir ana kubbesi kuzey ve güneyde iki yarım kubbe ile desteklenir. Ana kubbesinde yirmi, yarım kubbelerde yedişer pencere bulunur.

Caminin 24 kubbeli revaklarla çevrilmiş kare biçiminde bir son cemaat avlusu bulunmaktadır. Avlu zemini mermer döşelidir ve ortasında şadırvan bulunur. Aslında üstü açık olan şadırvan, IV. Murat zamanında etrafına dikilen sekiz sütun üzerine oturtulmuş bir kubbe ile örtülmüştür. Avlu döşemesi ve şadırvanın sütunları Bizans`tan kalma malzemenin yeniden işlenmesiyle elde edilmiştir. Avlu mermerleri arasında geniş kırmızı porfir taşı levhalar vardır.

Doğusu ve batısında beşer kubbe ile örtülü iki tabhanesi (kanat) olan camii, tabhaneli (kanatlı) yapıların son örneği kabul edilir. Baştan tabhane olarak tasarlanmış bu bölümler ile cami arasındaki duvar sonradan kaldırılmış; böylece tabhaneler namaz alanına dahil edilmiştir.

Birer şerefeli iki taş minaresi olan caminin minareleri camiye değil; caminin iki yanındaki tabhanelere bitişiktir; bu nedenle arada 79m. mesafe vardır. Renkli taşlar ve kufi yazılarla bezeli minarelerden sağ tarafta olanı özgün süslemelerini büyük ölçüde korur ancak diğeri birkaç kez onarım geçirmiş ve bezemelerini yitirerek daha sade kalmıştır. Bu nedenle sağdaki minare, “Selçukludan Osmanlı- ‘ya geçişin İstanbul’daki tek numunesi” olarak kabul edilir.

Harimin sağ köşesinde hünkar mahfili yer alır. 10 sütun üzerinde duran mahfile, dışarıdan bir merdiven ve kapı ile girilir. Caminin mihrap tarafında, sağda ve pencere hizasında oğlu Yavuz Sultan Selim tarafından yaptırılmış Sultan Bayezid türbesi bulunur. Yine Yavuz Sultan Selim’in yaptırdığı solundaki türbede Kızı Selçuk Hatun da yatar; Koca Mustafa Reşit Paşa’nın mezarı da burada bulunmaktadır.

Adres ve Konum

Rüstem Paşa Mahallesi, Yeni Cami Cd. No:1, 34116 Fatih/İstanbul

Fatih Camii

Fatih Camii ve Külliyesi, İstanbul’un Fatih ilçesinde Fatih Sultan Mehmed tarafından yaptırılmış olan cami ve külliyedir. Külliye 16 adet medrese, darüşşifa (hastane), tabhane (konukevi) imarethane (aşevi), kütüphane ve hamam bulunmaktadır. Şehrin yedi tepesinden birinde inşa edilmiştir. Cami 1766 depreminde yıkıldıktan sonra onarılarak 1771’de bugünkü halini almıştır. 1999 Gölcük Depreminde zemininde kaymalar tespit edilen camide 2008 yılında Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından zemin güçlendirme ve restorasyon çalışmalarına başlandı ve 2012 yılında ibadete açılmıştır.

Bizans devrinde, caminin bulunduğu tepede I. Konstantin’un döneminde yapılan Havariyyun Kilisesi olduğu düşünülmektedir. Bizans imparatorlarının bu tepede gömüldüğüne inanılır. Constantinus’un o zamanlar şehrin dışında kalan bu tepede gömüldüğü bilinmektedir. Fethin ardından bu bina Patrikhane kilisesi olarak kullanılmıştı. Fatih Sultan Mehmet buraya cami ve külliye inşa etmek isteyince patrikhane Pammakaristos Manastırı’na taşındı.[kaynak belirtilmeli] Ali Saim Ülgen Halim Baki Kunter’le beraber hazırladığı Fatih Camii adlı makalesinde caminin kilise üzerine inşa edilmediğini belirtmektedir.

Yapımına 1462 yılında başlanmış ve 1469 yılında tamamlanmıştır. Mimarı, Sinaüddin Yusuf bin Abdullah’tır (Atik Sinan). Cami 1509 İstanbul depreminde büyük hasar görmüş ve II. Bayezid döneminde onarılmıştır. 1766 yılında yaşanan bir depremden dolayı harabe haline geldiği için Sultan III. Mustafa, 1767 ve 1771 yılları arasında camiyi Mimar Mehmed Tahir Ağa’ya tamir ettirdi. Bu nedenle cami orijinal görünümünü kaybetmiştir. 29 Ocak 1932’de ilk Türkçe ezan bu camide okunmuştur.

Caminin ilk inşasından bugün sadece şadırvan avlusunun üç duvarı, şadırvan, tac kapı, mihrap, birinci şerefeye kadar minareler ve çevre duvarının bir kısmı kalmıştır. Şadırvan avlusunda, kıble duvarına paralel olan revak diğer üç yönden daha yüksektir. Kubbelerin dış kasnakları sekiz köşelidir ve kemerlere oturur. Kemerler genellikle kırmızı taş ve beyaz mermerlerle işlenmiş, yalnız mihverdekilere yeşil taş kullanılmıştır. Alt ve üst pencerelerin etrafı geniş silmelerle çevrelenmiştir. Söveler mermerdendir ve gayet geniş, kuvvetli silmelerle belirtilmiştir.

Demir parmaklıklar, kalın demirden ve topuzludur. Revak sütunlarının sekizi yeşil Eğriboz, ikisi pembe, ikisi esmer granitten, son cemaat yerindekilerin bazıları ise mısır granitindendir. Başlıklar tamamen mermerden ve hepsi istalaktitlidir. Kaideler de mermerdir. Avlunun biri kıblede, ikisi yanda üç kapısı vardır. Şadırvan sekiz köşelidir. Mihrabın yaşmağı istalaktitlidir. Hücre köşeleri yeşil direkli, kum saatleri ile süslü ve üstü zarif bir taçla biter. Yaşmağın üzerinde tek satırlık bir ayet vardır. On iki dilimli olan minare, cami ile büyük bir ahenkle birleşmiştir. Çinili levhalar son cemaat duvarının sağ ve solundaki pencere aylarındadır.

Fatih Camii’nin ilk yapımında, cami alanını genişletmek için duvarlar ve iki ayak üzerine bir kubbe oturtulmuş ve bunun da önüne bir yarım kubbe ilave edilmiştir. Böylelikle 26 m çapındaki kubbe bir yüzyıl boyunca en büyük kubbe niteliğini korumuştur. Caminin ikinci defa yapılışında payandalı camiler planı uygulanarak küçük kubbeli sivri bir bina meydan getirilmiştir. Şimdiki durumda, merkezi kubbe dört fil yağına oturmakta ve bunu dört yarım kubbe çevrelemektedir. Yarım kubbelerin etrafında ikinci derecede yarım ve tam kubbeler, mahfildeki ve dıştaki abdest musluklarının önündeki galerileri örtmektedir. Mihrabın sol tarafından, türbe yanından geniş bir rampa ile girilen Hünkar mahfili ve odalar bulunmaktadır.

Minarelerin taş külahları 19. yüzyıl sonunda yapılmıştır. Mimar Mehmed Tahir Ağa camiyi tamir ettiği sırada eski camiden kalan klasik parçalarla yeniden yaptığı barok parçaları iyi bir şekilde birleştirdi. Caminin alçı pencereleri son devirlerde harap olduğundan adi çerçevelerle değiştirildi. Avlu kapısının yanındaki yangın havuzu Sultan II. Mahmud tarafından 1825 yılında yaptırıldı. Caminin geniş bir dış avlusu vardı. Bunun tabhaneye çıkan kapısı eski camiden uçmuştur.

Başta Fatih Sultan Mehmed’in türbesi olmak üzere, Osmanlı tarihinin birçok önemli isminin mezarı buradadır. Fatih’in eşi ve II. Bayezid’in annesi Gülbahar Valide Sultan’ın, “Plevne Kahramanı” Gazi Osman Paşa’nın, ve mesnevi şarihi Abidin Paşa’nın türbeleri hazirededir. Sadrazamlar, Şeyhülislamlar, müşirler ve pek çok ilim adamının mezarlarının burada olması, Osmanlı protokolünün adeta törendeymiş gibi bir arada görülmesine imkân vermektedir.

Adres ve Konum

Ali Kuşçu Mahallesi, Hattat Nafiz Cd. No:6, 34083 Fatih/İstanbul

Sultan Ahmet Camii

Sultan Ahmet Camii, 1609-1617 yılları arasında Osmanlı Padişahı I. Ahmed tarafından İstanbul’daki tarihî yarımadada, Mimar Sedefkâr Mehmed Ağa’ya yaptırılmıştır. Cami mavi, yeşil ve beyaz renkli İznik çinileriyle bezendiği için ve yarım kubbeleri ve büyük kubbesinin içi de yine mavi ağırlıklı kalem işleri ile süslendiği için Avrupalılarca “Mavi Camii (Blue Mosque)” olarak adlandırılır. Ayasofya’nın 1935 yılında camiden müzeye dönüştürülmesiyle, İstanbul’un ana camii konumuna ulaşmıştır.

Aslında Sultanahmet Camii külliyesiyle birlikte, İstanbul’daki en büyük eserlerden biridir. Bu külliye bir cami, medreseler, hünkar kasrı, arasta, dükkânlar, hamam, çeşme, sebiller, türbe, darüşşifa, sıbyan mektebi, imarethane ve kiralık odalardan oluşmaktadır. Bu yapıların bir kısmı günümüze ulaşamamıştır.

Yapının mimari ve sanatsal açıdan dikkate sayan en önemli yanı, 20.000’i aşkın İznik çinisiyle bezenmesidir. Bu çinilerin süslemelerinde sarı ve mavi tonlardaki geleneksel bitki motifleri kullanılmış, yapıyı sadece bir ibadethane olmaktan öteye taşımıştır. Caminin ibadethane bölümü 64 x 72 metre boyutlarındadır. 43 metre yüksekliğindeki merkezi kubbesinin çapı 23,5 metredir. Caminin içi 200’den fazla renkli cam ile aydınlatılmıştır.[3] Yazıları Diyarbakırlı Seyyid Kasım Gubarî tarafından yazılmıştır. Çevresindeki yapılarla birlikte bir külliye oluşturur ve Sultanahmet, Türkiye’nin altı minareli ilk camiidir.

Sultanahmet camiinin tasarımı Osmanlı cami mimarisi ile Bizans kilise mimarisinin 200 yıllık sentezinin zirvesini oluşturur. Komşusu olan Ayasofya’dan bazı Bizans esintileri içermesinin yanı sıra geleneksel İslami mimari de ağır basar ve klasik dönemin son büyük camisi olarak görülür. Caminin mimarı, büyük usta Mimar Sedefkar Mehmet Ağa’nın “boyutta büyüklük, heybet ve ihtişam” fikirlerini yansıtmada başarılı olmuştur.

Adres ve Konum

Sultan Ahmet Mahallesi, Atmeydanı Cd. No:7, 34122 Fatih/İstanbul

Süleymaniye Cami

Süleymaniye Camii, I. Süleyman adına 1551-1557 yılları arasında İstanbul’da Mimar Sinan tarafından inşa edilen camidir.

Mimar Sinan’ın kalfalık devri eseri olarak nitelendirilen Süleymaniye Camii, medreseler, kütüphane, hastane, sıbyan mektebi, hamam, imaret, hazire ve dükkânlardan oluşan Süleymaniye Külliyesi’nin bir parçası olarak inşa edilmiştir.

Süleymaniye Camii Klasik Osmanlı Mimarisinin en önemli örneklerinden biridir.Yapımından günümüze dek İstanbul’da yüzü aşkın deprem gerçekleşmesine karşın, caminin duvarlarında en ufak bir çatlak oluşmamıştır. Dört fil ayağı üzerine oturan caminin kubbesi 53 m. yüksekliğinde ve 27,5 m çapındadır. Bu ana kubbe, Ayasofya’da da görüldüğü gibi, iki yarım kubbe ile desteklenmektedir. Kubbe kasnağında 32 pencere bulunmaktadır. Cami avlusunun dört köşesinde birer minare bulunmaktadır. Bu minarelerin camiye bitişik iki tanesi üçer şerefeli ve 76 m. yüksekliğinde, cami avlusunun kuzey köşesinde soncemaat yeri giriş cephesi duvarının köşesinde bulunan diğer iki minare ise ikişer şerefeli ve 56 m. yüksekliğindedir. Cami, içindeki kandil islerini temizleyecek hava akımına uygun inşa edilmiştir.Yani cami içinde, yağ lambalarından çıkan islerin tek bir noktada toplanmasını sağlayan bir hava akımı yaratacak şekilde inşa edilmiştir. Camiden çıkan isler ana giriş kapısının üzerindeki odada toplanmış ve bu isler mürekkep yapımında kullanılmıştır.

28 revakın çevrelediği cami avlusunun ortasında dikdörtgen şeklinde bir şadırvan bulunmaktadır. Caminin kıble tarafında içinde Kanuni Sultan Süleyman’ın ve eşi Hürrem Sultan’ın bulunduğu bir hazire mevcuttur. Kanuni Sultan Süleyman’ın türbesinin kubbesi yıldızlarla donanmış gökyüzü imajını vermesi için, içeriden, metalik plakalar arasına yerleştirilmiş pırlantalarla (elmaslarla) süslenmiştir.

Cami süslemeleri açısından sade bir yapıya sahiptir. Mihrap duvarındaki pencereler vitraylarla süslüdür. Mihrabın iki tarafındaki pencereler üzerinde yer alan çini madalyonlarda Fetih Suresi, caminin ana kubbesinin ortasında ise Nur Suresi yazılı bulunmaktadır. Caminin hattatı Hasan Çelebi’dir.

Süleymaniye camiinin 4 minaresi vardır. Bunun nedeni Kanuni’nin İstanbul’un fethinden sonraki dördüncü padişah; bu dört minaredeki on şerefinin de Osmanlının onuncu padişahı olduğunun bir işaretidir.

Osmanlı külliyeleri içinde Fatih külliyesinden sonra ikinci büyük külliye Süleymaniye külliyesidir. Külliye İstanbul yarımadasının Haliç, Marmara, Topkapı Sarayı ve Boğaziçi’ni gören ortadaki en yüksek tepesinde inşa edilmiştir. Cami, medreseler, darüşşifa, darülhadis, çeşme, darülkurra, darüzziyafe, imaret, hamam, tabhane, kütüphane ve dükkânlardan meydana gelen külliyede Mimar Sinan’ın türbesi dış avlu duvarlarının karşısında mütevazı küçük bir yapıdır. Tiryakiler Çarşısı’nı iki medrese çevreler, arkasındaki yolda iki küçük ev vardır.

“Tiryakiler Çarşısı adını taşıyan ince uzun meydanın bir cephesini oluşturan ufki tek katlı medreselerde, her kubbenin alatında bir pencereyle belirlenen iç odaların imaretleri, aza razı bir zahit tavrı içindeki cephesi, Mimar Sultan Külliyesi’ndeki medrese duvarı pencerelerinin ve kubbe dizilerinin tezyini düzenini hatırlatır”

Anakubbenin kemeri, Sinan tarafından kemeri kübra,( kudret kemeri) diye adlandırılmıştır. Cami avlusunun platformu, Haliç tarafındaki yoldan yüksektedir.

Adres ve Konum

Süleymaniye Mah., Prof. Sıddık Sami Onar cad. No:1, 34116 Fatih/İstanbul

Hırka-i Şerif Camii

Hırka-ı Şerif Camii, İstanbul, Fatih İlçesi’nde Atikali semti sınırları içinde, adını verdiği Hırkaişerif Mahallesi’nde yer alan 1851’de inşa edilmiş camii.

İslam peygamberi Hz. Muhammed (S.A.V)’in Veysel Karani’ye hediye ettiği hırkanın (Hırka-ı Şerif) muhafaza ve ziyaret edilmesi için padişah Sultan Abdülmecid tarafından yaptırılmıştır. Hırka-ı Şerif’in muhafaza edildiği yer olduğu için bu caminin İstanbul’un dini folklorunda çok önemli yeri vardır.

Veysel Karani’nin vefatından sonra Üveysi sülalesi elinde kalan Hırka-ı Şerif 17. yy’ın başlarında, ailenin o tarihteki reisi Şükrullah Üveysi tarafından I. Ahmed’in fermanı gereğince İstanbul’a getirilmişti. İstanbul’a yerleşen Üveysi ailesinin, Fatih semtindeki evinde ziyaret edilen hırkanın korunması için Sadrazam Çorlulu Ali Paşa’nın kagir bir hücre ile bitişiğinde bir çeşme ve imaret inşa ettirdiği, daha sonra Şeyh Osman Üveysi zamanında 1725’te ilk defa bir vakfın tesis edildiği bilinir. Yapının ziyaretler için yetersiz kalması üzerine I. Abdülhamid bugün “Küçük Hırka-i Şerif Dairesi” veya “Eski Hırka-i Şerif Odası” olarak adlandırılan ve caminin avlusunda kalan hücreyi 1780’de inşa ettirmişti. II. Mahmud tarafından 1812’de yenilenen hücre zamanla yetersiz kalınca Sultan Abdülmecit devrinde Hırka-ı Şerif Camii yaptırıldı. Çevredeki binaların kamulaştırılarak yıktırılmasından sonra 1847’de başlayan inşaat, 1851’de tamamlandı.

Camii’de Hırka-ı Şerif’in korunması ve ziyareti için birimler, hünkar mahfili ve hünkar kasrı bulunur. Ayrıca yapının çevresinde Üveysi ailesinin en yaşlı erkek bireyi (reisi) ile ailesi için bir meşruta, bu kişinin reşit olmaması halinde kendisine vekalet edecek olana mahsus vekil dairesi, hırka-i şerifi korumakla görevli bir bölük jandarma için kışla (günümüzde Fatih Milli Eğitim Müdürlüğü binasıdır) ve görevliler için çeşitli odalar da inşa edilmişti.

Cami 8 köşeli, tek kubbeli, iki katlı bir yapıdır. Kesme küfeki taştan yapılmıştır. Mihrap, minber, kürsü koyu kırmızı renkli breş taşından rokoko tarzda yapılmıştır. Türkiye’de Hereke’de çıkarılan bu taşa, Osmanlı mimari süslemelerinde hemen hemen hiç rastlanılmaz.

Sekiz büyük, sekiz yarım daire şeklinde 16 penceresi vardır. Pencere üzerlerindeki hatlar Kazasker Mustafa İzzet Efendi’nindir. Ayrıca Sultan Abdülmecit’in yazarak imzasını attığı levhalar minberin üzerinde yer alır. Giriş kapısı üzerindeki 1851 tarihli kitabe metni Ziver Efendi tarafından kaleme alınmış ve hattat Kazazker İzzet Efendi tarafından yazılmıştır.

Cami’in bulunduğu Muhtesip İskender Mahallesi adlı mahalle, Fatih Belediye Meclisinin 2008 yılında almış olduğu bir karar ile, Keçeci Karabaş Mahallesi ve Mimar Sinan Mahallesi ile birleştirilmiş ve oluşan yeni mahallenin ismi “Hırka-i Şerif Mahallesi” olarak değişmiştir.

Adres ve Konum

Hırka-i Şerif Mahallesi, Akseki Cd. No:20, 34091 Fatih/İstanbul

Rüstem Paşa Camii

Rüstem Paşa Camii, İstanbul, Fatih ilçesi, Tahtakale semtinde Hasırcılar Çarşısı içinde yer alan bir camidir.

Kanuni Sultan Süleyman’ın Sadrazamlarından ve aynı zamanda kızı Mihrimah Sultan’ın kocası olan Damat Rüstem Paşa için Mimar Sinan’a yaptırıldı (1561). 1562 tarihli su mülknamesinde (Konyalı) caminin bittiği söylenir. Fakat ruhsatta öyle yazsa da Mimar Sinan 1562’de henüz caminin yerinin tespiti ve hazırlanmasıyla uğraşıyordu. Tamamlanması tahmini 1562-1564 arası olabilir. Caminin yerinde önceki mescidin isimleri Halil Efendi Mescidi veya Kenise (Kilise) Mescidi olarak bilinmektedir. Bu mescidin yeri çukurda kaldığı için Mimar Sinan, mescidin altına dükkânlar yaparak bir subasman meydana getirdi. Rüstem Paşa Camii, mescidin yerinde kuruldu.

Camiye iki yandan merdivenle çıkılır. Planı dikdörtgendir, merkezî kubbe kemerlerle dört fil ayağına ve sütunlara oturur. Son cemaat yeri altı sütunlu ve beş kubbelidir. Önüne sonradan kemerler, sütunlar ve ahşap çatılı, saçaklı bir kısım eklendi. Rüstem Paşa Camii’nin kubbe eteklerine kadar her tarafı çinilerle kaplıdır. Özellikle lale motifli çiniler, Osmanlı çini sanatının en başarılı örneklerinden sayılır. Caminin şadırvanı sol taraftadır.

Adres ve Konum

Rüstem Paşa Mahallesi, Hasırcılar Cd. No:62, 34116 Fatih/İstanbul

Şehzade Camii

Şehzade Camii (Şehzade Mehmet Camii ya da Şehzadebaşı Camii olarak da bilinir), İstanbul’un Fatih ilçesinde yer alan ve Mimar Sinan tarafından yapılan cami. I. Süleyman tarafından Saruhan Sancak Beyi iken 1543’te 22 yaşında ölen oğlu Mehmed adına yaptırılmıştır. Camiyi 1543-1548 yılları arasında Mimar Sinan’a yaptırttı. Mimar Sinan’ın çıraklık eserimdir dediği camidir.

18,42 metrelik kubbesi 4 büyük yarım kubbeye yaslanır. Şadırvan avlusu 12 sütunda 16 kubbelidir. İkişer şerefeli çift minaresi vardır. İmaret ve medrese, tabhane, türbeler cami bahçesinde ve arka sokaktadır.

Şehzade türbesinin içi rengarenk çinilerle doludur. Ortadaki sandukada Şehzade Mehmed, sağında Şehzade Cihangir yatar, solunda Hümaşah Sultan. Şehzade türbesinin sol tarafında Rüstem Paşa’nın türbesi bulunur. Diğer şehzade türbeleri Vefa tarafındadır. Dış avluda Destari Mustafa Paşa’nın türbesi vardır.

 

Adres ve Konum

Kalenderhane Mahallesi, Şehzadebaşı Cd. No:44, 34134 Fatih/İstanbul

Mihrimah Sultan Camii

Mihr-î-Mâh Sultan Camii İstanbul’un Karagümrük semtinin Edirnekapı bölümünde surların hemen yanında bulunan cami. Banisi (yaptıran) Kanuni Sultan Süleyman’ın kızı Mihrimah Sultan’dır. 1562-1565 yılları arasında Mimar Sinan tarafından yapıldı.

Dikdörtgen planlı caminin etrafında medrese, mektep, türbe, hamamlar vardır. 37 m yükseklikteki kubbe üçer kemere yaslanır, yanlarda ikişer sütun, sağ ve solda üç kubbe ve mahfelleri bulunur. Mihrap ve minber taş işçiliğiyle yapılmıştır.

Caminin büyük avlu kapısından dik merdivenlerle cami içine çıkıldığında sağ tarafta medreseler ve karşısında 7 kubbeli 8 mermer granit sütunlu son cemaat yeri vardır. Şadırvan bunların arasında bahçede, minaresi sağdadır. Hamam cadde kenarındadır. 1999 depreminde hasar gören caminin restorasyonu tamamlanmıştır.

Osmanlı İmparatorluğu’nun camîyi inşa etmesi yaklaşık 3 yıl sürmüştür. 11 yıl süren restore çalışmaları tamamlanmış olup, cami hizmete açılmıştır.

Adres ve Konum

Karagümrük Mh., 34091 Fatih/İstanbul