Print Friendly, PDF & Email

Kapadokya

 

Kapadokya, (Kappadokia) 60 milyon yıl önce Erciyes, Hasandağı ve Güllüdağ’ın püskürttüğü lav ve küllerin oluşturduğu yumuşak tabakaların milyonlarca yıl boyunca yağmur ve rüzgar tarafından aşındırılmasıyla ortaya çıkan bir bölgedir.

60 milyon yıl önce 3. Jeolojik devirde Toroslar yükseldi. Kuzeydeki Anadolu Platosu’nun sıkışmasıyla yanardağlar faaliyete geçti. Erciyes, Hasandağı ve ikisinin arasında kalan Göllüdağ, bölgeye lavlar püskürttü. Platoda biriken küller yumuşak bir tüf tabakası oluşturdu. Tüf tabakasının üzeri yer yer sert bazalttan oluşan ince bir lav tabakasıyla örtüldü. Bazalt çatlayıp parçalara ayrıldı. Yağmurlar çatlaklardan sızıp yumuşak tüfü aşındırmaya başladı. Isınan ve soğuyan hava ile rüzgârlar da oluşuma katıldı. Böylece sert bazalt kayasından şapkaları bulunan koniler oluştu. Bu değişik ve ilginç biçimli kayalara halk bir ad yakıştırdı: “Peri bacası”.

Bazalt örtüsü olmayan tüf tabakları ise erozyonla vadilere dönüştü. İlginç şekiller oluştu. Daha sonraları insan eli, emeği ve duygusu işe koyuldu. Dokuz-on bin yıl öncesine ait yerleşimlerden ilk Hıristiyanların kayalara oydukları kiliselere, büyük ve güvenli yer altı kentlerine kadar uzun bir dönemde büyükana bir uygarlık yaratıldı.

Bölge günümüzde turizm açısından büyük bir öneme sahiptir. Avanos, Ürgüp, Göreme, Akvadi, Uçhisar ve Ortahisar Kaleleri, El Nazar Kilisesi, Aynalı Kilise, Güvercinlik Vadisi, Derinkuyu, Kaymaklı, Özkonak Yeraltı Şehirleri, Ihlara Vadisi, Selime Köyü, Çavuşin, Güllüdere Vadisi, Paşabağ-Zelve Anapınar Köyü belli başlı görülmesi gereken yerlerdir. Kayalara oyulmuş geleneksel Kapadokya evleri ve güvercinlikler yörenin özgünlüğünü dile getirirler. Bu evler ondokuzuncu yüzyılda yamaçlara ya kayaların ya da kesme taştan inşa edilmişlerdir. Bölgenin tek mimarı malzemesi olan taş yörenin volkanik yapısından dolayı ocaktan çıktıktan sonra yumuşak olduğundan çok rahat işlenebilmekte ancak hava ile temas ettikten sonra sertleşerek çok dayanıklı bir yapı malzemesine dönüşmektedir. Kullanılan malzemenin bol olması ve kolay işlenebilmesinden dolayı yöreye has olan taş işçiliği gelişerek mimari bir gelenek halini almıştır. Gerek avlu gerekse ev kapılarının malzemesi ahşaptır. Kemerli olarak yapılmış kapıların üst kısmı stilize sarmaşık veya rozet motifleriyle süslenmiştir. Yöredeki güvercinlikler 19. yüzyılın sonları, 18. yüzyılda yapılmış küçük yapılardır. İslam resim sanatını göstermek açısından önemli olan güvercinliklerin bir kısmı manastır veya kilise olarak inşa edilmişlerdir. Güvercinliklerin yüzeyi yöresel sanatçılar tarafından zengin bezemeler, kitabeler ile süslenmişlerdir. Bölge şarapçılık ve üzüm yetiştiriciliği ile de ünlüdür. Kapadokya’yı eskiden ev olarak kullanıyorlardı. Bu yüzden şimdi kalıntılar çıkartılıyor. Bunlar tarihi eser olarak koruma altına alınıyor.

İnsan yerleşimi Paleolitik döneme kadar uzanmaktadır. Hititler’in yaşadığı topraklar daha sonraki dönemlerde Hrıstiyanlığın en önemli merkezlerinden biri olmuştur. Kayalara oyulan evler ve kiliseler, bölgeyi Roma İmparatorluğu’nun baskısından kaçan Hıristiyanlar için devasa bir sığınak haline getirmiştir.

Coğrafyacı Strabo, Roma İmparatoru Agustus döneminde yazılan ”Geographika” (Coğrafya-Anadolu XII. XIII, XIV) adlı kitabında Kapadokya’nın sınırlarından da bahseder. Bu tarife göre Kapadokya, güneyde Toros Dağları, batıda Aksaray, doğuda Malatya ve kuzeyde Karadeniz’ e kadar uzanmaktaydı. Günümüzde ise, Kapadokya olarak adlandırılan bölge, coğrafi oluşumlarının 250 km²’ lik bir alanda yoğunlaşmış, başta Nevşehir olmak üzere Kırşehir, Niğde, Aksaray ve Kayseri illerine yayılmış bir bölgedir. En çok ziyaret edilen bölgeler ise; Uçhisar, Göreme, Avanos, Ürgüp, Derinkuyu, Kaymaklı ve Ihlara’ dır.

Kapadokya bölgesi, doğa ve tarihin bütünleştiği bir yerdir. Coğrafi olaylar Peribacaları’nı oluştururken, tarihi süreçte, insanlar da bu peribacalarının içlerine evler, kiliseler ve manastırlar oymuş bunları fresklerle süsleyerek binlerce yıllık medeniyetlerin izlerini günümüze taşımıştır. İnsan yerleşimlerinin Paleolitik döneme kadar uzandığı Kapadokya’nın yazılı tarihi Hititlerle başlar. Tarih boyunca ticaret kolonilerini barındıran ve ülkeler arasında ticari ve sosyal bir köprü kuran Kapadokya, İpek Yolu’nun da önemli kavşaklarından biridir.

MÖ 12. yüzyılda Hitit İmparatorluğu’nun çöküşüyle bölgede karanlık bir dönem başlar. Bu dönemde Asur ve Frigya etkileri taşıyan geç Hitit Kralları bölgeye egemen olur. Bu Krallıklar MÖ 6. yüzyıldaki Pers işgaline kadar sürer.

MÖ 332 yılında Büyük İskender Persleri yenilgiye uğratır, ama Kapadokya’da büyük bir dirençle karşılaşır. Bu dönemde Kapadokya Krallığı kurulur. MÖ 3. yüzyıl sonlarına doğru Romalıların gücü bölgede hissedilmeye başlar. MÖ 1. yüzyıl ortalarında Kapadokya Kralları, Romalı generallerin gücüyle atanmakta ve tahttan indirilmektedir. MS 17 yılında son Kapadokya kralı ölünce bölge Roma’nın bir eyaleti olur.

MS 3. yüzyılda Kapadokya’ya Hıristiyanlar gelir ve bölge onlar için bir eğitim ve düşünce merkezi olur. 303-308 yılları arasında Hıristiyanlara uygulanan baskılar iyice artar. Fakat Kapadokya baskılardan korunmak ve Hıristiyan öğretiyi yaymak için ideal bir yerdir. Derin vadiler ve volkanik yumuşak kayalardan oydukları sığınaklar Romalı askerlere karşı güvenli bir alan oluşturur.

Anadolu’daki Kapadokya Bölgesi’nin konumu.
4. yüzyıl, daha sonra “Kapadokya’nın Babaları” olarak adlandırılan insanların, dönemi olur. Fakat bölgenin önemi, III. Leon’un ikonları yasaklamasıyla doruk noktasına ulaşır. Bu durum karşısında, ikon yanlısı bazı kişiler bölgeye sığınmaya başlar. İkonoklazm hareketi yüz yıldan fazla sürer (726-843). Bu dönemde birkaç Kapadokya kilisesi İkonoklazm etkisinde kaldıysa da, ikondan yana olanlar burada rahatlıkla ibadetlerini sürdürdüler. Kapadokya manastırları bu devirde oldukça gelişir.

Yine bu dönemlerde, Anadolu’nun Ermenistan’dan Kapadokya’ya kadar olan Hıristiyan bölgelerine Arap akınları başlar. Bu akınlardan kaçarak bölgeye gelen insanlar bölgedeki kiliselerin tarzlarının değişmesine sebep olur. 11. ve 12. yüzyıllarda Kapadokya Selçukluların eline geçer. Bu ve bunu takip eden Osmanlı zamanlarında bölge sorunsuz bir dönem geçirir. Bölgedeki son Hıristiyanlar 1924-26 yıllarında yapılan mübadeleyle, arkalarında güzel mimari örnekler bırakarak Kapadokya’yı terkettiler.

Gezi Notları

Göreme Milli Parkı, Nevşehir merkezden Göreme-Uçhisar Yolu ile 22 km mesafededir.  Kayseri Nevşehir Yolu/D300 üzerinden 70 km mesafededir. Göreme Milli Parkı bildiğimiz adıyla Kapadokya olarak geçmektedir. Göreme Milli Parkı ve çevresindeki bölgelerin neredeyse tamamında oyulmuş kayalar, peri bacaları, kanyonlar, mağaralar, yer altı şehirleri, seyir terasları ve eski kilise yapıları bulunmaktadır. Bunlardan bazıları;

  • Güvercinlik Vadisi Pigeon Valley
  • Uçhisar Kalesi
  • Üçhisar Mezarlığı
  • Göreme Açık Hava Müzesi
  • Gizli Bahçe
  • O Ağacın Altı
  • Aydın Kırağı
  • Küçük Kilise
  • Haçlı Kilise
  • Peri Bacaları
  • Kızılvadi Foto Noktası
  • Meskendir Vadisi Kesişim Yeri
  • Kızılçukur Seyir Tepesi
  • Vaftizci Yahya Kilisesi
  • Çavuşin Kilisesi
  • Zelve Açık Hava Müzesi
  • Asmalı Konak
  • İkiz Peri Bacaları
  • Katpatuka Camur
  • Ortahisar Kalesi
  • İshak Kalesi
  • Avanos
  • Özkonak Yer Altı Şehri
  • Kaymaklı Yer Altı Şehri
  • Derinkuyu Yer Altı Şehri

Detaylı olarak gezilmesi halinde en az 1 hatfa 10 gün vakit ayırmanız gerekebilir. Bölge genelinde konaklayacağınız bir çok alternatif bulunmaktadır. Taş evlerden, otellere, pansiyonlardan, kamp alanlarına kadar birçok seçenek sunmaktadır. Her bütçeye uygun konaklama imkanı bulunabilir.  Yaz aylarında sıcak hava dolayısı ile gezilerinizde zorlanabilirsiniz. Tavsiye edilen ilkbahar ve sonbahar. Birçok alan engelli vatandaşların gezmesine uygun değildir. Farklı bir dünya veya farklı bir gezegende hissi yaşatmasından dolayı, çocuklu ailelerinde gezip sıkılmayacağı ve meraklı gözlerle gözlemleme yapabileceği bir yer. Her konuda bütçenize uygun olan mekanların bulunabileceği Göreme Milli Parkı ve çevresi için, Kapadodokyanın simgesi haline galen balon gezileri fiyatları hakkında aynı şey söylenemez. Yoğun sezonda 3 değişik zamanda yoğun olmayan zamanlarda 2 değişik zamanda uçuşlar gerçekleştiriliyor. Bunların ilki gün doğumunda, ikincisi gün doğumu sonrasında, üçüncüsü ise gün batımında oluyor. Yerli ve yabancı turist sayısında ki fazlalık ve talep çokluğu nedeniylemidir bilinmez, fiyatlar çok yüksek. Birden çok şehir veya bölgeye gezi planlayan, 2 den çok çocuk sahibi olan, orta sınıf kazanç sahibi olup memleketinin güzelliklerini gezmeye çalışan yerli turist veya geziseverler için binilemeyecek derecede lükse kaçtığını düşünüyorum. Özellikler yoğun zamanlarda bu durumu umursayanın olduğunu da zannetmiyorum. Ülkemizdeki turistik işletmecilerin kendilerine ve ticaret anlayışına çeki düzen vermeleri gerektiğini, yabancı turist kadar kendi milletine değer vermesi gerektiğini düşünüyorum. Elbette ticari kazançlarını düşünmeleri gerekir ama bu güzel vatanın her bir bireyi bu toprakların güzelliklerini görmede ve yaşamada esas hak sahipleri olmalıdır ve ikinci plana atılmamalıdır. Bu niyetlerle herkesin görmesi ve gezmesi dileği ile.

 

Göreme ve Kapodokya Millî Parkı, 6 Aralık 1985 tarihinden bu yana doğal ve kültürel varlık olarak Dünya Miras Listesi’nde yer almaktadır.